Vali Mustafa Çiftçi, haber siteleri ve sosyal medyada kendisiyle ilgili iddialara cevap verdi.

Vali Mustafa Çiftçi, Valilik Makamı’ndan Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafını kaldırdığına yönelik asılsız haberler üzerine ‘Zaruri Açıklama’ başlığında detaylı bir paylaşımda bulundu.

Söz konusu haberlerin algı oluşturmaya yönelik ve asılsız olduğunun altını çizen Vali Çiftçi, kamu yöneticisi olarak bugüne kadar gelen süreçte yaşadıklarını ve kendisine yaşatılanları somut örnekler vererek açıklarken, bunları geçmişle hesaplaşma değil, yaşananlardan ders alınması, benzer hatalara tekrar düşülmemesi ve tarihten ibret alınması için sıraladığını aktardı.

İşte Vali’nin o açıklaması:

“Bugün yerel ve ulusal haber sitelerinde, bazı sosyal medya mecralarında Valilik Makam odasından Muhterem Cumhurbaşkanımızın resminin kaldırıldığına dair asılsız haberler servis edildi, hakkımda algı operasyonuna imza atıldı.

Öncelikle şunu ifade etmem gerekir ki, 27 Aralık 1996’da Mülki İdare Amirliği mesleğine başladım, 26 yıldır mesleğin değişik kademelerinde aziz milletimize hizmet etmekteyim. Bu süreçte 28 Şubat dönemini görmüş ve bil-fiil yaşamış biriyim.

O dönemlerde eşinizin kıyafeti, anne-babanız, cuma namazlarına gidip gitmediğiniz, taktığınız yüzük, bıçak-çatalı hangi elle tuttuğunuz/kullandığınız, hangi gazeteyi okuduğunuz, kişisel tercihleriniz vs. gibi bugün anlamsız gelen pek çok hususa farklı anlamlar yüklenir, buna göre yaftalanırdınız. Mesela meslek hayatımdan bazı kesitler aktarmak gerekirse:

Konya Valiliği’nde Stajyer Kaymakam iken tahsis edilen kamu konutunu (1997), henüz bir yılı bile doldurmadan ve herhangi bir sebep de olmadığı halde 15 gün içinde boşaltmam gerektiğine dair resmi yazıyı hala hatırlarım.

Kaymakam Vekilliği için ilçelere gönderilmeden önce (1998 yılı) zamanın İçişleri Müsteşarı’nın bizlere hitaben yaptığı tehdit dolu konuşmayı hala unutamam.

Milli Güvenlik Akademisi’ne devam ederken (1999), hafta sonları düzenlenen ve sosyal etkinlik olarak adlandırılan akşam yemeğine katılmayanlara, “Bu kişiler içkili ortamda bulunmak istemedikleri için etkinliğe katılmıyorlar” denilerek isim tespiti yapıldığı da hala gözlerimin önündedir.

Bilecik/Yenipazar’da göreve başladıktan 15 gün sonra, eşimi bir akşam vakti Eskişehir’den alıp İlçeye götürdüğümü, 6 ay boyunca kimseyle görüş(e)mediğimizi, misafirliğe gitmediğimizi, misafir kabul edemediğimizi nasıl hatırlamam.

İzmir’de askerlik görevimi yaparken (2000), yemin törenine ak sakallı babamın alınmadığını, nizamiyeden girmesine müsade edilmeğini unutmuş değilim.

Aksaray/Gülağaç’tan tayinim çıktığında (2001), veda ziyareti için gittiğim Vali ve İl Jandarma Komutanı’nın tavsiye babından, “Bu meslekte kalmak istiyorsan, ilerlemek istiyorsan bu kafayı değiştir; bu kafayla bu mesleği yapamazsın, gittiğin yerde kendine yeni bir başlangıç yap.” dedikleri hala kulaklarımda yankılanır.

Erzurum’da görev yaparken (2002) eşimin alış-veriş yapmak için gittiği askeri kantinin kapısından geri çevrildiğini, kantine alınmadığını unutabilir miyim?

Kamu görevlileri hakkında özellikle irticai faaliyetlerden dolayı iki müfettiş tarafından düzenlenen raporla memurların görevlerine son verilmesine imkan tanıyan yasanın, Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesiyle kamu çalışanlarının büyük bir kıyımdan kurtuldukları da hala hafızalarda tazedir.

Bunları geçmişi kinle, nefretle hatırlayalım, hesaplaşalım diye değil; yaşadıklarımızdan ders alalım, aynı hatalara tekrar düşmeyelim, tarihten ibret alalım diye sıraladım. Ülkemiz geçmişte bu sıkıntıları yaşadı, muhafazakar kesim yıllarca zenci muamelesi gördü, başörtülü bacılarımız, kardeşlerimiz okullara alınmadı, eğitim haklarından mahrum kaldılar, kamu görevlisi başörtülü bacılarımız soruşturmalara, ihraçlara maruz kaldılar, mağdur oldular.

Peki bugün bunlar yaşanıyor mu ? Kimsenin kılık-kıyafetine, hayat tarzına, kişisel tercihlerine müdahele ediliyor mu ? Eğitim hakkı, çalışma hakkı elinden alınıyor mu ? İrticai faaliyet diye bir kavramdan bahsediliyor mu ? İnsanlar ayrımcılığa tabi tutuluyor mu?

Tabii ki hayır. Memleketimizde son yirmi yılda sessiz bir devrim yaşandı, ülkemiz normalleşti, vesayet odaklarının hegemonyası sona erdi, milletin hakimiyeti sağlandı; devlet insanına, vatandaşına hizmet eden bir aygıta dönüştü.

Bunda şüphesiz en büyük pay Muhterem Cumhurbaşkanımıza aittir. Gece-gündüz demeden çalışarak, birçok badire atlatarak, binbir güçlüğe göğüs gererek, bütün milletimizin ve mazlumların yükünü sırtlanarak devletimizi son iki yüzyılın en güçlü konumuna yükseltti; devletle/milleti barıştırdı, modern Türkiye’nin mimarı oldu.

Evvel Allah, sonra Muhterem Cumhurbaşkanımıza minnet ve şükran borçluyum. Kaymakamlık bile yapabileceğim şüpheli iken, 4 yıldır çok şükür Çorum’da Valilik yapıyorum. Mesleğimin zirvesine yükseldim, hamdolsun Allah’ın bugünlerini de gördüm, yaşadım.

Ben, Muhterem Cumhurbaşkanımızın sevgisini kalbimde taşıyorum, her günüm için Allah’a ve Zât-ı Devletlerine teşekkür ediyorum. Hal böyleyken, resmini makam odasından indirmek kadir/kıymet bilmezlik olur, hadsizlik olur; bu benim açımdan asla düşünülemez. İnancım odur ki, yapılan bir iyilikten dolayı insanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez. Böyle biline… Ves-selam.”

 

You may also like

More in Gündem